29 Mayıs 2016 Pazar

EL YAZMALARI YANMAZ








YÖNETMEN: Mohammad RASOULOF
TÜR: Drama
YAPIM: İran
YAPIM YILI: 2013 (125 dk)
IMBD PUANI: 7.2





  
  İran rejiminin, yirmi bir yazar ve gazeteciye suikast planladığı 1995 yılında yaşanan gerçek olaylardan yola çıkarak çekilen bu filmde yönetmen Muhammed Rasoulof, İran’dan farklı ve son derece karamsar bir filmle karşımıza çıkıyor. Filmde, İran’da bir aydın ve siyasi tutuklu olarak yattığı hapishanede anılarını gizlice kâğıda aktaran yazar Kasra’nın yaşadıkları anlatılırken; aydınlara, muhaliflere uygulanan baskılar, roman yazarlarına uygulanan sansürler filmin merkezindedir. Güçlü görsel dili olan bir filmdir. Muhammet Resoulof’un çizdiği kaotik İran tablosunda; siyah beyaz tiplemeler yerine kendi zaafları ve muhasebeleri olan karakterler karşımıza çıkar. Başrolde oynayan vicdanın ta kendisidir. Ne muhalif şairler insani korkularından uzak, ne de cellâtlar insan öldürmenin huzursuzluğundan kaçabilir. Film boyunca şairlerin yazarların kederini içimizde taşırken; kimi zaman da cellâtların iç huzursuzluğu bünyemize yavaş yavaş yayılır. Filmdeki şairlerden biri şiirlerinde yaşamın beyhudeliğini, ölümün kurtuluşunu yazsa da ölümle işbirlikçilik arasında kaldığında çok istediği ölümü değil işbirlikçi olup yakınlarının ölmesini seçer. Devlet erki ona zalimce bir sonu reva görünüp de bedeni can çekişerek yitip giderken; ruhu çoktan ölmüştü zaten... 
 Herkese iyi seyirler.

GUGUK KUŞU






TÜR: Dram
YÖNETMEN: Milos FORMAN
ÜLKE: ABD
IMBD PUANI: 8.7











  Guguk Kuşu; 50’lerin sonunda bir akıl hastanesinde geçiyor. Çeşitli suçlardan hapse giren McMurphy; oradan kaçmayı başaramayınca deli taklidi yaparak, kendini daha az güvenlik önlemi bulunan bir akıl hastanesine aldırıyor. Başta amacı, güvenlik açığından faydalanarak özgürlüğüne kavuşmakken; bir süre sonra kurduğu dostluklar, onu bulunduğu yere bağlıyor ve ona deli olmayı sevdiriyor. Kaçıp gitmek yerine; acımasız tedavi yöntemlerine maruz kalan arkadaşlarıyla birlik olmayı tercih ediyor. İçinde bulundukları tutsaklıktan bihaber olan bir ton delinin hayatlarında farkındalık yaratıyor. Filmde gerçek akıl hastalarının yanı sıra; dışarıdaki ortama uyum sağlayamayacakları düşüncesiyle, sağlıklı oldukları halde orada kalmayı tercih edenler de var. Bir kez “deli” damgası yedikten sonra, tekrar toplumun bir bireyi olmanın mümkün olmadığına inanıyorlar. Esaret, özgürlük tutkusu, sınıf ayrılıkları ve hümanizm çevresinde gelişen film; otoriteyi ve totaliter sistemi eleştiriyor. Louise Fletcher’ın canlandırdığı hemşire karakteri üzerinden, baskıcı devlet sistemine gönderme yapıyor. Toplumun ahlaki kurallarının yıprattığı demokratik yapıyı sorguluyor. O yıllardan günümüze kadarki dönemde; çok sayıda psikiyatrist yetişmiş, çeşitli tedavi yöntemleri üretilmiştir ancak deliler bugün hala, toplumda olmaları gereken yerde değillerdir. Herkesin izlemesi gereken bir film. Şimdiden iyi seyirler dilerim.

21 Mayıs 2016 Cumartesi

ÇÖL KRALİÇESİ







Vizyon tarihi: 6 Mayıs 2016(2s 9dk)
Yönetmen: Werner Herzog
IMBD Puanı: 5,7
Tür: Biyografik, Dram
Ülke: ABD, Fas









 Gezgin, arkeolog, araştırmacı ve aynı zamanda 20 yy. sonunda İngiliz İmparatorluğu'nda siyasi bir figür olan Gertrude Bell'in hayatını anlatmakta. Meraklı ve maceralı bir kadın olan Gertrude Bell İngiltere'nin dışındaki yaşama merak duyar ve görmek ister. Sonra da Tahran’a gider. Fakat daha sonra ilgi ve merakı gitgide artar. Böylece aslında hiç kimsenin gidemediği çöllere, yabancılara karşı olan topluluklara giderek oralarda gözlem ve inceleme yapar. Ama herşeye rağmen Gertrude Bell yumaşak dil kullanarak, kendini gittiği yerlerdeki insanlara sevdirerek ve oradaki önemli kişilere küçük armağanlar vererek uluslararası diplomasi yapmakta... Buradan da iletişimde kendini iyi tanıtmak ve yumuşak dilin ne kadar önemli olduğunu görmekteyiz. Uluslararası diplomasisinin en iyi örneğini bu filmde görebiliyoruz. Getrude Bell’in yaşadığı aşk hikayesi, hiç bilmediği bir dili öğrenme çabası, kadın olarak tek başına o kadar yere gitmesi herkesin başarabileceği bir durum değildir. Getrude Bell, aslında gezdiği yerlerde casuslukta yapmış birisidir. Çünkü gizlice yazdığı notlar ve mektuplarda bulunmaktadır. Getrude Bell kendi hikayesini kendi çizen ve o yolda ilerleyen bir kadındır.

   Ben bu filmde çaba, başarı ve azim gördüm. En önemlisi ise kadın isterse her şeyi yapar. Elinden gelmeyecek hiçbir şey yoktur. Çölü de aşar, okyanusu da çünkü o bir kadındır. Son olarak filmi izlerken kadın olmamdan çok gururlandım. İzleyecek olan herkese iyi seyirler. 

20 Mayıs 2016 Cuma

NOKTA İLE BAŞLANGIÇLAR

   Bu yazımda insan hayatında ki başarıların, büyümenin, hayal etmenin ve mutluluğun aslında her şeyin nokta ile başladığını anlatmak istiyorum. ”Noktanın hareketlenmiş haline çizgi denir.” İnsan, hayatındaki noktalarını hareketlendirmez ise hiçbir zaman çizgi olamaz. Örnek verecek olursak bir ev hanımını düşünelim evde boş boş oturursa hayatını normal sıradan, televizyona bağımlı bir şekilde geçirir. Fakat kendini geliştirirse mesela bir el işleri kursuna ya da yemek kursuna giderek bir uğraş edinse, hayatını daha yaşanılabilir olarak devam ettirir. İşte o zaman noktasını hareketlendirerek çizgilerini çizmeye başlar.
  Hayatta her zaman her şey yolunda gitmeyebilir, çizgiler karışabilir. Ama önemli olan zoru başarabilmek ve yoluna devam edebilmektedir. Benim yaptığım bu resmimde de küçücük bir noktanın, nasıl büyüyüp çizgiler haline geldiğini göstermektedir. Başarı ve mutluluk çizgilerde saklıdır. Noktalarımızı hareketlendirelim. 

14 Mayıs 2016 Cumartesi

TRUMBO

       

Vizyon Tarihi: 6 Kasım 2015 
Yönetmen: Jay ROACH
IMBD Puanı: 7.5
Tür: Biyografik, Dram
Ülke: ABD











 Bu film 1940'lı yılların sonlarında baş gösteren soğuk savaş yıllarında Hollywood'un içerisindeki sinemacıların arasında başlatılan meclis destekli cadı avı ve faşizm üzerinden Trumbo'nun hayatını gözler önüne seriyor. Trumbo ve onun gibi düşünen senaristler için hikayelerinde farklı bakış açıları ve teknikler kullanarak Hollywood'da yeni bir dönemi başlattıkları söylenebilir. Zira komünist olduğunu söylemekten hiç çekinmeyen Trumbo ve arkadaşları cesaretli adımlar atarak ayakta kalma mücadelesini ve saygınlıklarını geri kazanma yolunda önemli yollar tüketmişler. Film bunu çok sade ve duru bir şekilde gözler önüne sermektedir.
  Toplumu kutuplaştıran siyasileri ve cehaletin nasıl kolayca manipüle edildiğini görüyoruz. Film ülkemizinde bugünkü haline ışık tutuyor gibi. Şeytani karanlık güçlerin en çok kullandığı ve en etkili kötü yol olan "ihanet" ile suçlamak, bu filmde de geçerli olduğu açıkça gözler önüne serilmektedir. Kişi toplumun gözünde hain olarak ilan edilebiliyor. Ayrıca filmde sağlam duran dostlukları, gerçek bir aileyi, satan dostları ve güç yalakalarını da görmekteyiz. Bütün suçlamalara karşı kendi düşüncesinden taviz vermeden yolunda ilerleyen sağlam ve kararlı insanın, tüm zorluklara karşı mücadele verip kazanması filmin özeti olabilir. Çünkü herkes böyle bir durumda ayakta kalamaz ve başarı sağlayamaz.
  Bir ölüm kalım savaşı değilde, bir varolma savaşı veren çok güzel bir adamın öyküsünü izliyoruz. Herkesin izlemesini tavsiye ediyorum. Şimdiden iyi seyirler.

10 Mayıs 2016 Salı

MIA MADRE - ANNEM





Vizyon tarihi:20 Kasım 2015
(1s 47dk)
Yönetmen: Nanni Moretti
Imbd Puanı: 7.1
Tür: Dram, Komedi 
Ülke: İtalya, Fransa





     
     
Bu filmde aslında sosyal görünen ancak bir o kadar da içe kapanık, hatta kimine göre üstten bakan kendini beğenmiş bir kadın olan Margherita'nın yaşamı ve yaşadığı zorluklar anlatılmaktadır. Annesinin ileri derecedeki hastalığı ile başa çıkıs- çıkamayışları filmin temel konusudur. Margherita'nın kızı Livia da, önemli bir yere sahip. Annesi ve kızı arasındaki Margherita, bir yandan da zor ve çetrefilli bir film çekmeye çalışıyor. Hayat denilen savaş alanında, işiyle, çevresindekilerle ve kendisiyle mücadele eden bir kadının gözünden, bir annenin ölümünü anlatmaktadır. Belki duyduğu pişmanlıkların, belki kendini ifade etme gereksiniminin, son olarak da annesini sonsuza dek yaşatma arzusunun ortaya çıkardığı bir eser oluşturmak istiyor.
Hayatın yükünü sırtlayıp, çalkantılı duygularla baş etmeye çalışan, bazen kendisini iyice yetersiz görmesine rağmen inatla devam eden, etrafına ördüğü huzursuzluk duvarını bir türlü aşamayan Margherita, bir çoğumuzun karşılığı aslında: Annesinin giderek kötüye gittiği gerçeği, kızıyla ilişkisinin başarılı olamadığına dair kaygıları, ayrıldığı sevgilisiyle dost olarak bile paylaşımda bulunamaması... Tüm bunlar onu çok hassas hale getirmiştir. Bu hassasiyeti yönetmenlik sabrının sınırlarını zorlasa da, sette, güçlü iradesiyle başka biri olmaktadır... Yani işindeki güçlü duruşun tersi bir özel hayat süren milyonlarca insan gibi. Her insanın aslında kendi dünyasında bir fırtına vardır. Fakat bunu her zaman güçlü durmaya çalışarak gizleriz.
      Annemiz, bedeninde can bulduğunuz en kutsal varlık. Onunla aramızdaki duygusal yoğunluk ve gizemli ilişki, yaşamımıza güç veren gücümüze güç katan, kaybı halinde 'çökmemize' neden olabilecek en önemli kişidir. Yaşımız, mesleğimiz, toplumsal statümüz, cinsiyetimiz, medeni ve diğer hallerimiz ne olursa olsun, annemizin ölümü, sonraki yıllarda içten içe kemirir içinizi... Annemizle geçirdiğimiz anılar tüm canlılığıyla aklımıza, kalbimize yer eder ve pişmanlıklarımızdan ötürü kahroluruz. Onun ölüme doğru yürüdüğü gerçeği dank ettiğimizde kafamıza, bu gerçeği kabullenmeyi reddedip kendimizi kandırmaya çalışırız.Hayatın yükü omuzlarımızdayken, her gün bir yığın sorunla baş etmeyi öğrensek de,bugüne kadar annemizin ölümünü kabullenmeyi kimse öğretmemiştir bize. Bu ölüm, hayatımızın en önemli safhasıdır. Bundan sonra hayata karşı hep karamsar ve üzgün durabiliriz veya tam tersi annemizin bize öğrettiği, anlattığı ve yapmamızı istediği şeyleri yapmaya devam ederiz. Sanki hiç aramızdan gitmemiş gibi...
  Hep çocuğuz aslında; annemizin büyümeyen çocuğu.Annemiz hayattayken onun değerini anlamalı ve onu kırmamak için elimizden geleni yapmalıyız.