8 Haziran 2016 Çarşamba

KANLI PAZAR



Yönetmen: Paul Greengrass

Gösterim Tarihi: 18 Ekim 2002

IMDB Puan : 7.8/10

Yapım : 2002

Ülke : İngiltere,İrlanda

Tür : Dram, Tarih

Süre : 107 dakika








 Yıl 1972...Londonderry şehrinde,bölgenin milletvekili önderliğinde ve diğer kuruluşlarca gözaltı protestosu için yürüyüş hazırlıkları yapılmaktadır.İnsan hakları yürüyüşünden başka hiçbir amaç taşımayan bu yürüyüşe,daha yürüyüş yapılmamasına rağmen,bunun yapılacak düşüncesi bile,askeriyede huzursuzluğa yol açmıştır ve diğer büyük şehirlere sıçrayacak diye de korku telaşı başlamıştır.Gerçek mermi seslerinin duyulmasından sonra,yerde görülen bir ölü genç,olayların kontrolden çıkmasına vesile olacaktır.
 Bourne Trılogy'nin yönetmeni Greengrass'dan,İngiltere tarihinin utançlarından olan bu gerçek olayı beyaz perdeye aktarma başarısının yanında, neredeyse tamamen aktüel kamera çekimi,yakın çekim ve kısa olmasına rağmen yer yer tek plan çekimin olduğu filmde, olayları ve zamanı hiç bilmesek bile sanki dün olmuş gibi,soğumamış sıcak anlatımı,sertliği ve bir o kadarda sadeliği göz kamaştırıyor.Dönemi çok iyi yansıtan saç / makyaj ve kostümlerin son derece başarılı olduğu filmde,başrol oyuncusundan,figüranına kadar çok başarılı ve uyum dolu çalışmaları filmdeki başarı katlıyor.
 Barış için düzenlenen bitirilemeyen bir yürüyüş ile birlikte,asker tarafının kendi içlerindeki anlaşmazlığı,davranış tutarsızlıkları,aldıkları eğitimi ters yönde kullanmaları,disiplinsizlikleri ve nasıl oluyor da içlerinde kendi düşmanlıklarını yansıtacak kadar yoldan çıkabiliyorlar.Olmayan olayları olmuş olarak göstererek,haklı olduklarını kabul ettirmek isteyen askeriye,bu tutumuyla da,halkın orduya karşı düşmanlığını çoğaltan ve bu kötü olayların gelecek nesillerde de etkisini arttırarak devam etmesinden başka hiçbir faydası olmamıştır. Berlin Film Festivali Altın Ay ödülü dahil olmak üzere birçok ödül kazanan, Filmden birkaç replik vermek gerekirse ...
  Bu duvarın diğer yanındaki herkes düşman.* Bir çocuğu düşman olarak göremiyorum.* Bir gün,belki yakında bizde normal olabiliriz.* Derry halkına yürüyemeyeceklerini söylersen,sürüler halinde yürürler.* Sert davranmazsak ağlayan biz oluruz.* Bütün siviller teröristtir.* Siz bir kasırga biçtiniz.* Adalet yerini bulana dek huzur bulmayacağız.

 Filmin devamını merak ediyorsanız mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. İyi seyirler...

THE DRESSER







Yönetmen:Peter Yates

Tür: Dramatik komedi

IMBD Puanı: 7.1


Ülke: İngiltere

Süre: 1s 38dk









  The Dresser, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Shakespeare’in King Lear adlı oyununu sahneleyen yerel ve küçük kapsamlı bir tiyatro ekibinin bir gece sahne arkasında yaşadıklarını konu alıyor. Ne var ki, o gece hiç de sıradan bir gece olmayacaktır. Savaş zamanıdır; bombalar ardı ardına düşer, sirenler durmaksızın çalar ve bütün bunlar yetmezmiş gibi perdenin açılmasına sadece 1 saat kala King Lear rolünü sahnelemesi gereken Sir ortalarda yoktur. Kostümcüsü Norman’ın onu en kısa zamanda bulması ve sahneye hazırlaması gerekmektedir. 

  Aslında filmde ana konu insanın hayatındaki en yakını ile arasındaki ilişkisi anlatılmaktadır. Bu kişi kim olursa olsun arkadaş, kardeş ya da kostümcü, iyi veya kötü her durumunda yanımızda olması ve destek vermesi hayatımızda çok önemli durumlara vesile olmaktadır. Filmde de ünlü tiyatro sanatçısının yanında yıllardır çalışan kostümcüsünün ona güveni ile destek vermesi anlatılmaktadır. Kostümcü tiyatro sanatçısının son nefesinde bile yanında olması çok duygusal... 

Filmi izlemenizi tavsiye ederim. İyi seyirler.

29 Mayıs 2016 Pazar

EL YAZMALARI YANMAZ








YÖNETMEN: Mohammad RASOULOF
TÜR: Drama
YAPIM: İran
YAPIM YILI: 2013 (125 dk)
IMBD PUANI: 7.2





  
  İran rejiminin, yirmi bir yazar ve gazeteciye suikast planladığı 1995 yılında yaşanan gerçek olaylardan yola çıkarak çekilen bu filmde yönetmen Muhammed Rasoulof, İran’dan farklı ve son derece karamsar bir filmle karşımıza çıkıyor. Filmde, İran’da bir aydın ve siyasi tutuklu olarak yattığı hapishanede anılarını gizlice kâğıda aktaran yazar Kasra’nın yaşadıkları anlatılırken; aydınlara, muhaliflere uygulanan baskılar, roman yazarlarına uygulanan sansürler filmin merkezindedir. Güçlü görsel dili olan bir filmdir. Muhammet Resoulof’un çizdiği kaotik İran tablosunda; siyah beyaz tiplemeler yerine kendi zaafları ve muhasebeleri olan karakterler karşımıza çıkar. Başrolde oynayan vicdanın ta kendisidir. Ne muhalif şairler insani korkularından uzak, ne de cellâtlar insan öldürmenin huzursuzluğundan kaçabilir. Film boyunca şairlerin yazarların kederini içimizde taşırken; kimi zaman da cellâtların iç huzursuzluğu bünyemize yavaş yavaş yayılır. Filmdeki şairlerden biri şiirlerinde yaşamın beyhudeliğini, ölümün kurtuluşunu yazsa da ölümle işbirlikçilik arasında kaldığında çok istediği ölümü değil işbirlikçi olup yakınlarının ölmesini seçer. Devlet erki ona zalimce bir sonu reva görünüp de bedeni can çekişerek yitip giderken; ruhu çoktan ölmüştü zaten... 
 Herkese iyi seyirler.

GUGUK KUŞU






TÜR: Dram
YÖNETMEN: Milos FORMAN
ÜLKE: ABD
IMBD PUANI: 8.7











  Guguk Kuşu; 50’lerin sonunda bir akıl hastanesinde geçiyor. Çeşitli suçlardan hapse giren McMurphy; oradan kaçmayı başaramayınca deli taklidi yaparak, kendini daha az güvenlik önlemi bulunan bir akıl hastanesine aldırıyor. Başta amacı, güvenlik açığından faydalanarak özgürlüğüne kavuşmakken; bir süre sonra kurduğu dostluklar, onu bulunduğu yere bağlıyor ve ona deli olmayı sevdiriyor. Kaçıp gitmek yerine; acımasız tedavi yöntemlerine maruz kalan arkadaşlarıyla birlik olmayı tercih ediyor. İçinde bulundukları tutsaklıktan bihaber olan bir ton delinin hayatlarında farkındalık yaratıyor. Filmde gerçek akıl hastalarının yanı sıra; dışarıdaki ortama uyum sağlayamayacakları düşüncesiyle, sağlıklı oldukları halde orada kalmayı tercih edenler de var. Bir kez “deli” damgası yedikten sonra, tekrar toplumun bir bireyi olmanın mümkün olmadığına inanıyorlar. Esaret, özgürlük tutkusu, sınıf ayrılıkları ve hümanizm çevresinde gelişen film; otoriteyi ve totaliter sistemi eleştiriyor. Louise Fletcher’ın canlandırdığı hemşire karakteri üzerinden, baskıcı devlet sistemine gönderme yapıyor. Toplumun ahlaki kurallarının yıprattığı demokratik yapıyı sorguluyor. O yıllardan günümüze kadarki dönemde; çok sayıda psikiyatrist yetişmiş, çeşitli tedavi yöntemleri üretilmiştir ancak deliler bugün hala, toplumda olmaları gereken yerde değillerdir. Herkesin izlemesi gereken bir film. Şimdiden iyi seyirler dilerim.

21 Mayıs 2016 Cumartesi

ÇÖL KRALİÇESİ







Vizyon tarihi: 6 Mayıs 2016(2s 9dk)
Yönetmen: Werner Herzog
IMBD Puanı: 5,7
Tür: Biyografik, Dram
Ülke: ABD, Fas









 Gezgin, arkeolog, araştırmacı ve aynı zamanda 20 yy. sonunda İngiliz İmparatorluğu'nda siyasi bir figür olan Gertrude Bell'in hayatını anlatmakta. Meraklı ve maceralı bir kadın olan Gertrude Bell İngiltere'nin dışındaki yaşama merak duyar ve görmek ister. Sonra da Tahran’a gider. Fakat daha sonra ilgi ve merakı gitgide artar. Böylece aslında hiç kimsenin gidemediği çöllere, yabancılara karşı olan topluluklara giderek oralarda gözlem ve inceleme yapar. Ama herşeye rağmen Gertrude Bell yumaşak dil kullanarak, kendini gittiği yerlerdeki insanlara sevdirerek ve oradaki önemli kişilere küçük armağanlar vererek uluslararası diplomasi yapmakta... Buradan da iletişimde kendini iyi tanıtmak ve yumuşak dilin ne kadar önemli olduğunu görmekteyiz. Uluslararası diplomasisinin en iyi örneğini bu filmde görebiliyoruz. Getrude Bell’in yaşadığı aşk hikayesi, hiç bilmediği bir dili öğrenme çabası, kadın olarak tek başına o kadar yere gitmesi herkesin başarabileceği bir durum değildir. Getrude Bell, aslında gezdiği yerlerde casuslukta yapmış birisidir. Çünkü gizlice yazdığı notlar ve mektuplarda bulunmaktadır. Getrude Bell kendi hikayesini kendi çizen ve o yolda ilerleyen bir kadındır.

   Ben bu filmde çaba, başarı ve azim gördüm. En önemlisi ise kadın isterse her şeyi yapar. Elinden gelmeyecek hiçbir şey yoktur. Çölü de aşar, okyanusu da çünkü o bir kadındır. Son olarak filmi izlerken kadın olmamdan çok gururlandım. İzleyecek olan herkese iyi seyirler.